Neden Yeni Bir Model?
Turklerin tarihi ve gunumuz global kulturunun analizi uzerinden yapilmis bir arguman
Neokolonyalizme karsi ozellikle Turkiyeliler olarak uyanik olmamiz gerektigini dusunuyorum.
Turklerin tarihte her zaman istisnai bir yeri olmus. Ornegin tarihte yerlesik duzene gecmedikleri bin yildan fazla sure boyunca gocmen olduklari halde devlet zihniyeti gelistirmis olan tek millet Turkler. Anladigim kadariyla Turk boylari ve devletleri, agresif yayilmaci politikalarindan dolayi, birbirlerinden uzak ama benzer prensipler uzerine kurulu tarim toplumlari arasinda (Hint, Cin, Roma gibi) kultur alisverisi, Ipek yolu uzerinde ticaret imkani saglayarak medeniyetler arasi mobil kopru gorevi gormusler. Ayrica, Eski Dunya'da tarim medeniyetleri sinirlari arasinda yasayan ve tarim kulturune direnen avci-toplayici ve pastoral gocebe kabileler arasinda tarimsal sistemin yayilmasinda kilit gorev ustlenmisler. Onlarla kurduklari etkilesim yoluyla, ortak yonleri olan gocebe yasantilarina tarim urunleri ve kulturlerinin nasil entegre edilebileceginin ornekligini yapmislar. Ote yandan, genis capli savas kulturunu benimsemek suretiyle, kabileleri hayatta kalabilmek icin tarimsal devlet sistemine entegre olmaya zorlamislar, ki bu genis capli savas kulturu, devlet mentalitesinin ve tarim devriminin ortaya attigi soylu, kole, asker, rahip siniflandirilmasinin yapildigi hiyerarsik toplum yapisinin bir urunuydu.
Musluman olmalari bile maalesef toplum ve devlet yapilarini pek de etkilememis. Devlet, asker, kolelik, kurumsal din, kadin uzerinde erkek hegomonyasi, toprak almak ya da gucunu ispat icin saldirgan savaslar yapmak gibi yapi ve pratikleri reddeden bir peygambere tabii olduklarini soylediklerinden sonra, yine bildikleri yasam tarzindan pek de odun vermemisler. Hatta gunumuze kadar gelen bir cok Samanist inanc ve pratigi de Islamiyetle ters dustugu yerde bile "harmanlamayi" basarmislar. Ustelik, "fetih, gaza", "halifelik", "Allah'in yer yuzundeki golgesi" gibi islami cagrisimlari olan kavramlari ana baglamindan yani Muhammed as’in ornekleyip acikladigi baglamindan koparip, onun yiktigi saltanat ve akinci politika zulumlerini kamuoyu nezdinde aklamak icin siyasi olarak kullandilar. Yine de haklarini vermek gerek, Misir firavunlarina, Roma ve Bizans imparatorlarina, Avrupa krallarina kiyasla, sarayda degilse de ozellikle halklarina karsi birazcik insafliymislar.
Sanayi devrimi sonrasinda ise bu sefer de endustriyel devrimin ve sekuler egitimin musluman topluluklar icinde yayilmasina, son donem modern ve Avrupa'ya gozunu dikmis, sehzadelerini Fransiz murebbiyeler, Avustralya'da egitim olmaksizin kendileri yetistirmekten aciz Osmanli sarayi onculuk etmis. Ronesans ve Reform ile erken modern periyotta bir yandan Ingiltere'de dunya tarihinde ilk defa, tum Ibrahimi dinlerde yasaklanmis faiz ve bankacilik yasallastirilirken, bir yandan da, o zamana dek bilimsel calismalar kiliselerde yapilirken, ilk defa din ile bilimin arasi acilmis, sekularizmin tohumlari atilmis. Bir kac yuzyil geriden gelerek, sekularist egitim, ilim ve bilim anlayisi Osmanli uzerinden diger muslumanlari da istila etmis. Onlar Avrupa'da uc karis corak topragin hesabini yapadursun, bu sefer de barbar ve soylular tarafindan ac birakilmis Avrupalilar erken modern donemden itibaren hem Eski hem de Yeni Dunya'da somuru yoluyla once tarim-devlet sistemini sonra endustriyel sistemi butun kitalara yaymislar. Erken modern donemden Fransiz ve Endustri devrimleri sonrasi gec modern doneme geciste monarsinin yerini burjuvazi ve dolayisiyla kapital aldikca, krallarin somurgeci politikalarindan kapitalist sistem nemalanarak tum dunyada hegemonyasini kurmayi basarmis.
Bence bir kultur kendi ozgun egitim modelini gelistiremiyorsa odunc aldigi egitim modelinin kulturune boynunu egmis demektir. Gunumuzde dunya capinda ozgun egitim modellerinin yok denecek kadar kucuk capli hareketlerden ibaret olmasi, yerel kulturlerin ustunde bir gucun dunya capinda zorunlu ve tehdite dayali tek tip bir egitim sistemini dayatiyor olmasi, dunya halklari olarak kapitalist kulture boynumuzu egmis oldugumuzun gostergesidir.
Gunumuzde "bagimsiz devletler" bir efsaneden ibarettir. Kagit paraya, ozellikle de dunya capinda dolar endeksli kagit paraya gecildikten sonra bagimsiz olan bir guc varsa, o da ancak dunya capindaki bankacilik sistemidir. Kendi parasini istedigi gibi, mesela altin olarak, basmaktan aciz bir devlet, olsa olsa milletlere bagimsizlik ve ozgurluk illuzyonu olusturabilmek icin kuresel guclerin bizzat tercih edip yerlestirdigi yoneticilerden ibaret olabilir. Koleligin guya kaldirilmasi da ayni sekilde, isci-kolelere ozgurluk illuzyonu vermekten ibarettir. Napoleon'un <<“La bonne politique est de faire croire aux peuples qu’ils sont libres.”>> dedigi soyleniyor, yani, "Iyi politika, halklari, onlarin ozgur olduklarina inandirmaktir." Yahut ABDli komedyen George Carlin'in dedigi gibi "The things that matter in this country have been reduced in choice, there are two political parties, there are a handful insurance companies, there are six or seven information centers...but if you want a bagel there are 23 flavors. Because you have the illusion of choice!" "Bu ulkede onemli olan seylerde secim secenekleri azaltilmistir, iki politik parti vardir, bir kac sigorta sirketi vardir, alti ya da yedi bilgi merkezi vardir....ama simit istersen 23 cesidini bulabilirsin. Cunki size secim hakki degil secim illuzyonu verilmistir!" Ozellikle II. Dunya Savasi sonrasi kurulan, ekonomik ayagi Dunya Bankasi, askeri ayagi NATO ve politik ayagi Birlesmis Milletler olan global yapinin iyice tesisinden sonra, "milli devletler", ancak Fransiz devrimi sonrasi dunya halklarinin kamuoyuna iyice yerlesmis olan milliyetciligin, kapitalizmin savas makinasinin yakiti olarak kullanilabilmesi icin varliklarini surdurmuslerdir. Yeni nesillerde ise toplumsal muhendislik artik "milli devletler"in cozulmesi yonunde islenmektedir. 20. yuzyilda uygulanan parcalanma politikasinin ardindan, 21. yuzyilda Avrupa Birliginden sonra baska birlestirme politikalarinin da uygulanmaya devam edilecegini zannediyorum. Avrupa'dan sonra sira, sekuler, kapitalist bir yeni Osmanli kurmaya gelmis gibi gorunuyor. Oyle gorunuyor ki, artik burjuvazi tum dunya capinda yeterince palazlandigini dusunup perde arkasindan dunyayi yonetmeyi gereksiz buluyor; tahta cikip imparatorluklarini ilan edebilmek icin yeni dunya imparatorlugu kurmak istiyor. Henuz tam olarak ele geciremedikleri yalniz uc ulke var gorunuyor, Kuba, Iran ve Kuzey Kore. Nasil ki, 11 Eylul`e kadar Amerikalilarin umrunda olmayan (hatta varliklarindan bile haberdar olmadiklari) Afgan kadinlarinin burkasi, 11 Eylul New York saldirilarinin hemen ardindan ve ABD ve Ingiltere'nin Afgan istilasindan hemen once, ABD ve dunya medyasinin en buyuk problemi haline geldi (ote yandan Kuzey Afrika collerinde kadin/erkek yuzunu orten Tuareg gibi Bedevi kabileler hala kimsenin umrunda degil, orada bir petrol davasi yok anlasilan). Ayni sekilde ABD medyasinda Kuba, Iran ve Kuzey Kore'yle ilgili tekrarlanan nefret mesajlarina ve ABD'nin onlari dusman ve Amerikan yasam bicimini tehdit eden ulkeler olarak tanimlamasina bakilirsa, eger boyun egmezlerse, muhtemelen oyle ya da boyle bir bahane uretip oralari da yerle bir etmek niyetindeler. 19. yuzyilda House of Rotschilds'in mottosunun "Let us control the money of a nation, and we care not who makes its laws" oldugu soyleniyor, yani, "Biz bir milletin parasini kontrol ettikten sonra kanunlarini kimin yaptigi umrumuzda degil." Sanirim 21. yuzyilda kapitalist burjuva artik kanun koyucu da olmak istiyor (bakiniz: Avrupa Birliginin devletler ustu hukuk mekanizmalari).
Afrikalilar, kolonyalistler zamanla ulkelerinden cekildikce, onlarin despotik zulumlerini aynen "yerel" neokolonyalistlerin nasil devraldigini daha iyi biliyorlar. Annemin memleketi olan Cezayir'de Fransizlarin halka yaptiklari ile, eszamanli olarak Turkiye Cumhuriyeti'nin ilk yillarinda "yerel" devletin halka yaptiklari arasinda sasilacak derecede benzerlikler var. Osmanli'dan Turkiye Cumhuriyeti'ne gecis surecinde Anadolu halki belleklerinde iz birakmayacak kadar kisa bir sure kolonyalizmi tecrube etti, Istanbul, Urfa gibi bir kac yerde yalnizca birkac yil surdu. Bu nedenle biz Afrikalilar neokolonyalizme karsi ne kadar farkindalik sahibi isek, Turkiyelilerde de o kadar korluk var gibi gozlemledim. Turkiye Cumhuriyeti kanimca ilk neokolonyalizm projesidir, ustelik Anadolu kolonyalist surecten gecmedigi icin en etkili olmus projedir. Turkiye halki global sistemin empozelerine kucak acmaya, diger somuru-sonrasi ulkelerden cok daha acik olmus. Halen de sag-sol, su parti bu parti cekismeleri arasinda, halkin bir kismi eski dunya duzeni kapitalizminin soylemlerine tutunurken, onlara karsi cikan halkin cogunlugu ise aslinda nasil da yeni dunya duzeni kapitalizminin planlarina on-ayak olmakta hizmet ettiklerinin farkinda bile degil.
Bence yapilmasi gereken dunya genelinde analitik, kritik, ozgun ve ozgur bireyler yetistirmekte on-ayak olmak uzere ozgun egitim modelleri gelistirmek, ve gerek avci-toplayici, gerek pastoral gocebe, gerekse de tarim ve endustriyel devirlerin, gecmisin ve simdinin, batinin ve dogunun, en guzel, en adil, en esitlikci, bariscil, insan kabiliyetlerini aklen, bedenen, kalben ve ruhen (bilim, teknoloji, spor, sanat, hikmet, hakikat) en inkisaf ettirici yonlerini ince eleyip sik dokuyarak tespit edip harmanlayarak, bize global guclerin dayattiginin disinda yepyeni bir sistem, bir kultur, bir yasam bicimi ortaya koymaktir.
Sizler, ama ozellikle tarihciler, politikacilar, ekonomiciler, gecmise yonelik bilgilerde, tespit ve yorumlarda yanlislarim varsa duzeltin lutfen. Ileriye yonelik tahmin ve onerilerimle ilgili gorus farkliliklarinizi da duymaktan memnun olurum. Tesekkurler.
29 Ekim 2016
Turklerin tarihte her zaman istisnai bir yeri olmus. Ornegin tarihte yerlesik duzene gecmedikleri bin yildan fazla sure boyunca gocmen olduklari halde devlet zihniyeti gelistirmis olan tek millet Turkler. Anladigim kadariyla Turk boylari ve devletleri, agresif yayilmaci politikalarindan dolayi, birbirlerinden uzak ama benzer prensipler uzerine kurulu tarim toplumlari arasinda (Hint, Cin, Roma gibi) kultur alisverisi, Ipek yolu uzerinde ticaret imkani saglayarak medeniyetler arasi mobil kopru gorevi gormusler. Ayrica, Eski Dunya'da tarim medeniyetleri sinirlari arasinda yasayan ve tarim kulturune direnen avci-toplayici ve pastoral gocebe kabileler arasinda tarimsal sistemin yayilmasinda kilit gorev ustlenmisler. Onlarla kurduklari etkilesim yoluyla, ortak yonleri olan gocebe yasantilarina tarim urunleri ve kulturlerinin nasil entegre edilebileceginin ornekligini yapmislar. Ote yandan, genis capli savas kulturunu benimsemek suretiyle, kabileleri hayatta kalabilmek icin tarimsal devlet sistemine entegre olmaya zorlamislar, ki bu genis capli savas kulturu, devlet mentalitesinin ve tarim devriminin ortaya attigi soylu, kole, asker, rahip siniflandirilmasinin yapildigi hiyerarsik toplum yapisinin bir urunuydu.
Musluman olmalari bile maalesef toplum ve devlet yapilarini pek de etkilememis. Devlet, asker, kolelik, kurumsal din, kadin uzerinde erkek hegomonyasi, toprak almak ya da gucunu ispat icin saldirgan savaslar yapmak gibi yapi ve pratikleri reddeden bir peygambere tabii olduklarini soylediklerinden sonra, yine bildikleri yasam tarzindan pek de odun vermemisler. Hatta gunumuze kadar gelen bir cok Samanist inanc ve pratigi de Islamiyetle ters dustugu yerde bile "harmanlamayi" basarmislar. Ustelik, "fetih, gaza", "halifelik", "Allah'in yer yuzundeki golgesi" gibi islami cagrisimlari olan kavramlari ana baglamindan yani Muhammed as’in ornekleyip acikladigi baglamindan koparip, onun yiktigi saltanat ve akinci politika zulumlerini kamuoyu nezdinde aklamak icin siyasi olarak kullandilar. Yine de haklarini vermek gerek, Misir firavunlarina, Roma ve Bizans imparatorlarina, Avrupa krallarina kiyasla, sarayda degilse de ozellikle halklarina karsi birazcik insafliymislar.
Sanayi devrimi sonrasinda ise bu sefer de endustriyel devrimin ve sekuler egitimin musluman topluluklar icinde yayilmasina, son donem modern ve Avrupa'ya gozunu dikmis, sehzadelerini Fransiz murebbiyeler, Avustralya'da egitim olmaksizin kendileri yetistirmekten aciz Osmanli sarayi onculuk etmis. Ronesans ve Reform ile erken modern periyotta bir yandan Ingiltere'de dunya tarihinde ilk defa, tum Ibrahimi dinlerde yasaklanmis faiz ve bankacilik yasallastirilirken, bir yandan da, o zamana dek bilimsel calismalar kiliselerde yapilirken, ilk defa din ile bilimin arasi acilmis, sekularizmin tohumlari atilmis. Bir kac yuzyil geriden gelerek, sekularist egitim, ilim ve bilim anlayisi Osmanli uzerinden diger muslumanlari da istila etmis. Onlar Avrupa'da uc karis corak topragin hesabini yapadursun, bu sefer de barbar ve soylular tarafindan ac birakilmis Avrupalilar erken modern donemden itibaren hem Eski hem de Yeni Dunya'da somuru yoluyla once tarim-devlet sistemini sonra endustriyel sistemi butun kitalara yaymislar. Erken modern donemden Fransiz ve Endustri devrimleri sonrasi gec modern doneme geciste monarsinin yerini burjuvazi ve dolayisiyla kapital aldikca, krallarin somurgeci politikalarindan kapitalist sistem nemalanarak tum dunyada hegemonyasini kurmayi basarmis.
Bence bir kultur kendi ozgun egitim modelini gelistiremiyorsa odunc aldigi egitim modelinin kulturune boynunu egmis demektir. Gunumuzde dunya capinda ozgun egitim modellerinin yok denecek kadar kucuk capli hareketlerden ibaret olmasi, yerel kulturlerin ustunde bir gucun dunya capinda zorunlu ve tehdite dayali tek tip bir egitim sistemini dayatiyor olmasi, dunya halklari olarak kapitalist kulture boynumuzu egmis oldugumuzun gostergesidir.
Gunumuzde "bagimsiz devletler" bir efsaneden ibarettir. Kagit paraya, ozellikle de dunya capinda dolar endeksli kagit paraya gecildikten sonra bagimsiz olan bir guc varsa, o da ancak dunya capindaki bankacilik sistemidir. Kendi parasini istedigi gibi, mesela altin olarak, basmaktan aciz bir devlet, olsa olsa milletlere bagimsizlik ve ozgurluk illuzyonu olusturabilmek icin kuresel guclerin bizzat tercih edip yerlestirdigi yoneticilerden ibaret olabilir. Koleligin guya kaldirilmasi da ayni sekilde, isci-kolelere ozgurluk illuzyonu vermekten ibarettir. Napoleon'un <<“La bonne politique est de faire croire aux peuples qu’ils sont libres.”>> dedigi soyleniyor, yani, "Iyi politika, halklari, onlarin ozgur olduklarina inandirmaktir." Yahut ABDli komedyen George Carlin'in dedigi gibi "The things that matter in this country have been reduced in choice, there are two political parties, there are a handful insurance companies, there are six or seven information centers...but if you want a bagel there are 23 flavors. Because you have the illusion of choice!" "Bu ulkede onemli olan seylerde secim secenekleri azaltilmistir, iki politik parti vardir, bir kac sigorta sirketi vardir, alti ya da yedi bilgi merkezi vardir....ama simit istersen 23 cesidini bulabilirsin. Cunki size secim hakki degil secim illuzyonu verilmistir!" Ozellikle II. Dunya Savasi sonrasi kurulan, ekonomik ayagi Dunya Bankasi, askeri ayagi NATO ve politik ayagi Birlesmis Milletler olan global yapinin iyice tesisinden sonra, "milli devletler", ancak Fransiz devrimi sonrasi dunya halklarinin kamuoyuna iyice yerlesmis olan milliyetciligin, kapitalizmin savas makinasinin yakiti olarak kullanilabilmesi icin varliklarini surdurmuslerdir. Yeni nesillerde ise toplumsal muhendislik artik "milli devletler"in cozulmesi yonunde islenmektedir. 20. yuzyilda uygulanan parcalanma politikasinin ardindan, 21. yuzyilda Avrupa Birliginden sonra baska birlestirme politikalarinin da uygulanmaya devam edilecegini zannediyorum. Avrupa'dan sonra sira, sekuler, kapitalist bir yeni Osmanli kurmaya gelmis gibi gorunuyor. Oyle gorunuyor ki, artik burjuvazi tum dunya capinda yeterince palazlandigini dusunup perde arkasindan dunyayi yonetmeyi gereksiz buluyor; tahta cikip imparatorluklarini ilan edebilmek icin yeni dunya imparatorlugu kurmak istiyor. Henuz tam olarak ele geciremedikleri yalniz uc ulke var gorunuyor, Kuba, Iran ve Kuzey Kore. Nasil ki, 11 Eylul`e kadar Amerikalilarin umrunda olmayan (hatta varliklarindan bile haberdar olmadiklari) Afgan kadinlarinin burkasi, 11 Eylul New York saldirilarinin hemen ardindan ve ABD ve Ingiltere'nin Afgan istilasindan hemen once, ABD ve dunya medyasinin en buyuk problemi haline geldi (ote yandan Kuzey Afrika collerinde kadin/erkek yuzunu orten Tuareg gibi Bedevi kabileler hala kimsenin umrunda degil, orada bir petrol davasi yok anlasilan). Ayni sekilde ABD medyasinda Kuba, Iran ve Kuzey Kore'yle ilgili tekrarlanan nefret mesajlarina ve ABD'nin onlari dusman ve Amerikan yasam bicimini tehdit eden ulkeler olarak tanimlamasina bakilirsa, eger boyun egmezlerse, muhtemelen oyle ya da boyle bir bahane uretip oralari da yerle bir etmek niyetindeler. 19. yuzyilda House of Rotschilds'in mottosunun "Let us control the money of a nation, and we care not who makes its laws" oldugu soyleniyor, yani, "Biz bir milletin parasini kontrol ettikten sonra kanunlarini kimin yaptigi umrumuzda degil." Sanirim 21. yuzyilda kapitalist burjuva artik kanun koyucu da olmak istiyor (bakiniz: Avrupa Birliginin devletler ustu hukuk mekanizmalari).
Afrikalilar, kolonyalistler zamanla ulkelerinden cekildikce, onlarin despotik zulumlerini aynen "yerel" neokolonyalistlerin nasil devraldigini daha iyi biliyorlar. Annemin memleketi olan Cezayir'de Fransizlarin halka yaptiklari ile, eszamanli olarak Turkiye Cumhuriyeti'nin ilk yillarinda "yerel" devletin halka yaptiklari arasinda sasilacak derecede benzerlikler var. Osmanli'dan Turkiye Cumhuriyeti'ne gecis surecinde Anadolu halki belleklerinde iz birakmayacak kadar kisa bir sure kolonyalizmi tecrube etti, Istanbul, Urfa gibi bir kac yerde yalnizca birkac yil surdu. Bu nedenle biz Afrikalilar neokolonyalizme karsi ne kadar farkindalik sahibi isek, Turkiyelilerde de o kadar korluk var gibi gozlemledim. Turkiye Cumhuriyeti kanimca ilk neokolonyalizm projesidir, ustelik Anadolu kolonyalist surecten gecmedigi icin en etkili olmus projedir. Turkiye halki global sistemin empozelerine kucak acmaya, diger somuru-sonrasi ulkelerden cok daha acik olmus. Halen de sag-sol, su parti bu parti cekismeleri arasinda, halkin bir kismi eski dunya duzeni kapitalizminin soylemlerine tutunurken, onlara karsi cikan halkin cogunlugu ise aslinda nasil da yeni dunya duzeni kapitalizminin planlarina on-ayak olmakta hizmet ettiklerinin farkinda bile degil.
Bence yapilmasi gereken dunya genelinde analitik, kritik, ozgun ve ozgur bireyler yetistirmekte on-ayak olmak uzere ozgun egitim modelleri gelistirmek, ve gerek avci-toplayici, gerek pastoral gocebe, gerekse de tarim ve endustriyel devirlerin, gecmisin ve simdinin, batinin ve dogunun, en guzel, en adil, en esitlikci, bariscil, insan kabiliyetlerini aklen, bedenen, kalben ve ruhen (bilim, teknoloji, spor, sanat, hikmet, hakikat) en inkisaf ettirici yonlerini ince eleyip sik dokuyarak tespit edip harmanlayarak, bize global guclerin dayattiginin disinda yepyeni bir sistem, bir kultur, bir yasam bicimi ortaya koymaktir.
Sizler, ama ozellikle tarihciler, politikacilar, ekonomiciler, gecmise yonelik bilgilerde, tespit ve yorumlarda yanlislarim varsa duzeltin lutfen. Ileriye yonelik tahmin ve onerilerimle ilgili gorus farkliliklarinizi da duymaktan memnun olurum. Tesekkurler.
29 Ekim 2016